Müsahiplik
Musahiplik Alevi inancında gönül bağı ile kurulan, kendine özgü sorumlulukları ve görevleri bulunan bir akrabalık modelidir. Akrabalık denilince bütün insan topluluklarında kan bağına dayalı olan şekli akla gelir. Bu manada “kan bağı” akrabalığın en temel göstergesi sayılır ve bilinen insan akrabalıklarının tümü, kan bağı üzerinden tanımlanır. Oysa Alevilikte kurumsallaşmış olan ve “Musahiplik” diye adlandırlan gönül bağına dayalı akrabalık, eşine az rastlanan bir istisna teşkil etmektedir. Bu akrabalık modeli Alevi inancında çok yüksek bir değere sahip olup, pratikte halen somut bir şekilde uygulanmaktadır.
Bilindiği üzere bütün inanç ve felsefi görüşlerin önerdiği ahlak sistemlerinde, insan kardeşliğinden bir şekilde söz edilir ve bunun önemi vurgulanır. Fakat bunu inanç pratiğine yansıtan, sözde olmayıp özde yaşamaya çalışan, Alevi insanı olmuştur. Bir kardeşlik bağı düşünün ki, kan bağının önüne geçebiliyor ve bu durum aynı zamanda insanların özgür iradeleriyle meydana geliyor. Günümüzde maalesef maddi çıkara dayalı insan ilişkilerinin egemen olduğu ekonomik sistemlerde yaşıyoruz. Tek ölçü bu tür toplumlarda piyasada kâra dayalı ekonomik faaliyetlerdir. İnsan faktörü göz ardı edilir ve her şey piyasada alınıp satılır durumdadır. Bencillik ve rekabete dayalı mantık alabildiğine insanı esir alıp yönlendirmektedir. Toplumda başarının en önemli kriteri çok para kazanmakla ölçülmektedir. Kişilerin sosyal statüleri büyük ölçüde bir insanın sahip olduğu ekonomik güçle orantılı olarak yükselir veya alçalır. Acımasız ve son derece hızlı gelişen kapitalist piyasa kuralları geçerlidir. İnsan bu tür ekonomik sistemlerde sadece piyasa için vardır.
Oysa bunun aksine piyasalar insan için var olmalıdır ki, kardeşlik ve toplumsal barış sağlanabilsin. İçinde yaşadığımız toplumlarda yoğun tüketim alışkanlıkları egemendir ve maalesef insan ilişkileri de aynı şekilde değerlendirilip tüketilmektedir. Bireyselleşme, egoizm, rekabet hırsı ve buna bağlı olarak, insanı insan olmaktan çıkaran ne kadar olumsuz duygu varsa beslenmektedir. İnsan ne pahasına olursa olsun daha çok kazanmak ve çabucak tüketmek isteyen bir oyuncak haline gelmiş durumdadır. Başka bir deyimle tüketim budalası olup asosyalleşmektedir. Oysa Alevilikteki musahiplik kurumu göz önüne alındığında, karşımıza müthiş bir sosyalleşme konsepti çıkmaktadır. Paylaşım, ortak tüketim, hayatın her alanında yardımlaşma ve her şeyden önemlisi, sosyal sorumluluk taşıma durumu belirmektedir. Egoizme adeta savaş açılmakta, kardeş olmak inançsal bir gereklilik ve mecburiyet haline getirilmektedir. Kardeş edinmek, erişilmesi gereken en güzel erdem ve mertebe sayılmaktadır. Musahiplik, Alevi inancında çok önemli bir yere sahip olup, teşvik edilen, sürekli olumlanan, kurumsallaşmış bir unsurdur. Egoist bir psikolojiden insanı kurtarıp, sosyal bir psikolojiyi oluşturmayı amaçlamaktadır. Sadece teorik olarak değil, aynı zamanda pratik uygulaması tarih içinde denenmiş, yaşanmış ve halende yaşatılmaktadır.
Biz bu bölümde musahipliğin genel bir çerçevesini çizip, asıl vurgu yapılması gereken konunun, kardeşlik fikrinin olduğunu düşünüyoruz. Bize göre musahiplikteki ana düşünce, bütün dünyaya model olabilecek bir kardeşlik projesi olmasıdır.
Musahipliğin Tanımı
“Musahip” terimi sohbetleşen, söyleşen, sohbet arkadaşı anlamındadır. Arapça’dan Türkçe’ye geçen bir kavramdır. Aleviler de görgü Cemlerine katılabilmenin en başta gelen şartı musahip tutmaktan geçer. Görgü Cemlerine genelde musahip olanlar katılırlar. Musahiplik kavramı Alevilikte “Yol kardeşliği” veya “Ahiret kardeşliği” şeklinde de ifade edilmektedir. Görgü Cemlerinde musahip olanlar yılda en az bir kere görgüden geçerler. Toplumun huzurunda sorgu sual yapılır, varsa kırgınlıklar giderilir, hatalar düzeltilir. Musahiplik kendine özgü görev, sorumluluklar, ritüeller ve uygulamalarıyla Alevilikte kurumsallaşmış bir olgudur.
Musahipliğin Kaynağı
Aleviler musahipliğin Muhammed-Ali’den kaldığına inanırlar. Musahipliğin kaynağını bir şekliyle Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin kardeş olmayı seçmelerine bağlarlar. Hicret’ten sonra Hz. Peygamber Medine’liler (Ensar) ile Mekke’lilerin (Muhacir) ayrılığını gidermek, onları kayanaştırmak için birbirleriyle kardeş olmalarını buyurmuştu. Aile reisleri kardeş olunca, diğerleri de yakın hısım olmuşlardı. Anlatıma göre bu kardeş olma seremonisinde İmam Ali yalnız kalmış ve Hz. Muhammed’e şunu sormuştu :
“Ya Resul, herkesi kardeş yaptın, beni yalnız bıraktın” deyince Hz. Muhammed, Ali‘ye “sen benim hem dünyada hem de ahirette kardeşimsin” diye cevap vermişti.
Hz. Muhammed toplum psikolojisinde son derece iyi bilen, üstün meziyetlere sahip bir kişiliğe sahipti. İnsanların barış içinde yaşayabilmeleri için böyle bir yöntem izlemişti. Aleviler’de kendi ifadelerine göre, bu kardeş olma uygulamasını o günden bu güne kadar sürdürmüş, geliştirmiş ve bunu bir gelenek haline getirerek yaşatmışlardır.
Alevilerin en temel kaynaklarından bir olan “Buyruk’ta” ise Hz. Peygamber ile İmam Ali’nin musahipliği aynen şöyle anlatılmaktadır :
“ Hz. Muhammed, Kırklar Cemine katıldıktan sonra kalkıp evine döndü. Bütün sahabeler Hz. Muhammed’in ziyaretine geldi… sonra Hz. Resul Aleyhisselam:
“Ey inananlar” diye seslendi.
İnananlar bir an kulak kesildi.
Hz. Resul: “Her iki kişi birbirinizi kardeşliğe kabul edin”
buyurdu. O zaman, her inanan kendisine bir kardeş buldu.
Her iki kişi birbirini kardeşliğe kabul etti.
Hz. Ali yalnız kaldı. O, inananların en büyüğü, ayağa kalktı;
“Ey Resulullah, ben kiminle kardeş olayım?” dedi.
Resul Aleyhisselam şöyle söyledi;
“Ey Ali, sen benim kardeşimsin. Tıpkı Musa ve Harun gibi.”[3]
Görüldüğü gibi Buyruk’ta, Hz. Muhammed ile Hz. Ali’nin kardeş olmasını ön plana çıkartmaktadır. Muhammed-Ali kavramının, bu anlatımda, bir kez daha bütünleşmiş halini görmekteyiz. Başka bir açıdan değerlendirdiğimizde ise, Nebilik ile Veliliğin birleşmiş olduğunu tespit edebiliriz. Çünkü daha öncede belirttiğimiz gibi Aleviler Hz. Muhammed’in peygamberliğine (Nebilik), Hz. Ali’nin ise Velayetine inanan kimseler olarak kendilerini ifade etmekteler. Hz. Peygamber, İmam Ali’yi kardeş tutmakla önemli bir seçim yapmış ve orada bulunan sahabelere ciddi bir mesaj vermiştir. Hz. Ali ile arasındaki bağı, Hz. Musa ile Hz. Harun’a benzetmesi dikkat çekici ve son derece anlamlı bir durumdur.
Musahip Olmanın Şartları ve Sorumlulukları
Musahiplik teorik olarak anlatıldığı gibi kolay bir iş değildir. Büyük sorumlulukları ve şartları beraberinde getiren bir uygulamadır. Alevilerin deyimiyle:
“Canı cana, malı mala”
katmak demektir. Yani bir anlamda maddi ve manevi bütünlüğü özümseyerek gerçekleştirme halidir. Bu yapılırken toplumsal şartlar ve makul bir çerçeve mutlaka göz önünde bulundurulur. Bu yola gönül vermiş insanlar arasında, yaş, sosyal seviye, varlık, bilgi, görgü, oturma yeri bakımından uygunluk aranır. Her bakımdan durum değerlendirilip öyle karar verilir, çünkü musahipler ömür boyu birbirinden sorumlu insanlar olarak yaşarlar. Musahip adayları “ Yol kardeşi” olmaya karar verdiklerinde önce ailelerinin ve eşlerinin rızalıklarını almak zorundalar. Müsahiplik hayatta bir kişi ile yapılıp, taraflardan biri ölmedikçe devam eden bir uygulamadır. Musahip eşleri birbirilerinin kardeşi, çocukları kendi çocukları sayılır. Diğer kan bağı akrabalıklarında örneğin teyze, hala ve amca çocukları birbirleriyle evlendikleri halde, musahip çocukları birbirleriyle evlenmezler. Onlara geleneğe göre evlilik düşmez. Musahiplikte iki tarafta birbirinin hatasından ve sevabından sorumlu tutulur. Musahip olmaya karar veren talipler Dedelerine başvururlar. Dede, onlara musahip olmanın koşullarını tanıklar huzurunda arar ve sorar. Uygun görüldüğü takdirde musahip adaylarına, bir yıl süre verilir. Bu zaman zarfında kişiler musahipliğe hazırlanır ve musahip adaylarının anlaşıp anlaşamadığı denenir. Alevilikte musahiplik kurumu çok ağır sosyo-ekonomik yaptırımları beraberinde getirir.
Yukarda da değindiğimiz gibi kişiler maddi ve manevi olarak birbirlerini desteklemek, hayatın önümüze koyduğu sıkıntılar karşısında makul bir şekilde yardımlaşmaya gitmek zorundalar. Musahib tutmak bir Alevi açısından Muhammed- Ali yoluna girmekle beraber, ikinci kez dünyaya gelip, yol oğlu olmaktır. Birçok yönüyle insanı bencillikten sıyırıp, birliğe ve kemalete erdirmeyi amaçlamaktadır.